NEREYE BU GİDİŞ NEREYE KADAR?

En güzel sözlerin sahibinin adıyla…Allah’ın adıyla…
Dünya tam bir savrulmanın eşiğinde dururken ‘Nereye gidiyor bu insanlar?’ Diye sorası geliyor insanın. Bu soruyu bize soran tekvin suresi 26. Ayette yüce Rabbimiz insanlara sorar:’ öyleyse nereye gidiyorsunuz?’ Yüce rabbimiz soruyor. Herkes kendi yaşamının nereye gitmekte olduğunun şahitliğine hazırlanıyor aslında.
Bu ayet bana ne zaman dünyanın içinde sıkışmış kalmış hissini duysam kalbimde döner durur. ‘Nereye gidiyorum ben? Ne yapıyorum ben? ‘ gibi soruları çoğaltırım. Daha düne kadar yakın bir zamanda baş örtüsü için verdiğimiz mücadelenin zihinlerimizde dipdiri tazeliğini korurken, şimdinin çocukları verilen o mücadelenin ne anlama geldiğini bile bilmiyorlar. Bu süreci yaşayan insanlar dahi bir başkalaşım bir değişim geçirmiş gibiler. Bunu bir değişim ve modernlik olarak değerlendirenlere asla katılmıyorum!
Değişim olacaksa size ve hayatınıza olumlu manada katkısı olmalı. Bizden dinimizi, öz benliğimizi, kimliğimizi, örfümüzü almamalı. İstesek de istemesek de içinde bulunduğumuz zamana uymak zorunda kaldığımız oluyor. Modernlik değişen teknoloji midir? Elbette hayır… Günümüz insanı her şeye şüpheyle bakan, her konuya söyleyecek sözü olan ama en iyi bilen kendisi olduğuna, dünyaya geliş amacının sadece eğlenmek ve lüks içinde yaşamak olduğuna inanan bencilliği tavan yapmış insanlar oldu. Olmazsa olmazları içinde İslam’a aykırı mıdır? Bu işte Allah’ın rızası var mı yok mu? Diye düşünmek olmadığı gibi, yapılan her şeyi kılıfına uydurup ‘Helâl’ hale getirenler de var.
Kimsenin yapıp ettiğiyle işimiz yok! Lakin gençlerimiz, çocuklarımız yani geleceğimiz için çok büyük endişeler yaşamaktayım. Hayatımıza ve yaşam şeklimizin kırmızı çizgileri olması lazım. Bu kırmızı çizgileri bizim inancımız yani dinimizin emir ve yasakları çizer. Müslüman her lokantaya gider mi? Alkollü ise gitmez! Kadın erkek karışık eğlenceli danslı düğünlere katılır mı? Katılmaması lazım! Müslüman her türlü eti Allah yaratmış diye yiye bilir mi? Yiyemez değil mi? Bu örnekler çoğalır gider…Sonra derler ki ‘Aman hocam ‘ asıl şundan şundan kork, asıl şöyle şöyle yapanlar var ya… Bunların yanında sizin saydıklarınız ne ki ? Derler…Diye diye bitirdiler zaten. Dindar kim ki? Müslüman şahsiyeti o da ne? Kalmadı. Baş örtülü kızlarımızın erkek arkadaşlarıyla verdiği partileri gördükçe, daha söz kesilmiş arada ki mahremiyet oluşmadan evli gibi davranışları gördükçe üzülmemek elde değil.
Bir toplumu bitirmenin en kolay yollarından biri orada ki ahlaki yapıyı yok etmektir. İkincisi insanları dünyevi zenginliğe esir etmektir ve öz kimliğinden kolay vazgeçebilsin ve modayı kullanarak onları istediğiniz şekillere ve kalıplara koyabilirsiniz. Şimdilerde öyle olmuyor mu? Sosyal medyaya bir şeyler koyuyorlar, en fenomenlere istediklerini yaptırıyorlar ve bir de bakıyorsun ki herkes bu akıma ayak uyduruyor. Büyüğünden küçüğüne sorgusuz itaat başlamış oluyor…
Sosyal medyada gördüğüm bazı şeylere hayretler içinde kalıyorum. Milyonları bulan takipçili bazı muhafazakar hesaplar bazı şeyleri sunarken ‘ İngiliz asaleti…’ gibi laflarla insanlara mutfak ve sunumlar gösteriyorlar. İngilizler’ deki hangi asaletten bahsediyorlar? Pek anlayamadım ama insan kendi kimliğini kaybetti mi içi boş bir taklit yapmaya başlıyor.
Tarihimizde Fransa’da başlayan bir balo akımını Fıransa kralı Fransuva’ya yazdığı bir mektupla durduran bir Kanuni Sultan Süleyman var ki mektubu şöyledir:
„Ben ki, kırk sekiz krallığın hakanı Sultan Süleyman Han’ım. Sefirimden aldığım habere göre, memleketinizde dans namı altında kadın-erkek birbirine sarılmak suretiyle, alamele-innas (herkesin gözü önünde) icra-i lağviyyat (faydasız işler) işlenmekte olduğu mesmuu şahanem olmuştur (işitmişimdir). … İş bu rezaletin memkeletime de sirayeti ihtimali muvacehesinde name-i hümayunum yed’inize (elinize) vusulünden (ulaşmasından) itibaren derhal son verilmediği takdirde, bizzat ordu-yu hümayunumla gelip men’e muktedirim.”
Sultan Süleyman, mektubunda dansın kendi ülkesine sirayet etmesinden endişe duyduğunu ve bu vesileyle bu rezil şeyin derhal kaldırılmasını istediğini söylüyordu. Fransa’da, bu mektuptan 100 yıl sonrasına kadar dans yapılmadı.(Necdet Bayraktaroğlu / Tarihimizdeki Muhteşem Mektuplar / Hayat Yayınları)
Böylesine zengin ve güçlü bir tarihe sahip ol, sonra da İngiliz asaletini övmeye kalk! İçler acısı bir durumdur bu! Atalarımız İslam’a aykırı olan her şeyin karşısında durmuş, Allah’ın rızası için ömür sürmüşler.
Değişen ve küçülen dünyanın etkileri elbette olacaktır. Ama biz değişimi ve gelişimi İslam’a aykırı değilse kabul eder, Allah’ın rızasına uygun değilse dönüp de bakmayız bile…Ama geldiğimiz nokta hiç de öyle değil , Rabbim bizi dini üzere ayaklarımızı sabit kılsın. (amin)

Ravza Zeybek

SURSA:  https://www.facebook.com/317013955755892/posts/713121516145132/

Lasă un răspuns