KÜÇÜCÜK

Dr. Levent BİLGİ
19.06.2019

KÜÇÜCÜK

Küçücük!
Ötelerden, ama sahipsiz değil, kimsesiz değil, yapayalnız değil,
Sadece küçücük.
Gözle göremeyeceğimiz kadar küçük, aciz ve kuvvetsiz.
Bazen virüs, bazen bakteri diye isimlendirdiğimiz o küçücük şey,
Bizim dışımızdan, ötelerden, bilmediğim bir yerlerden gelip, yine bilmediğim bir yerlerime yerleşince karardı dünyam.

Üç gün,
Üç gün boyunca ne bir yudum su, ne yemek, ne bir koku.
Üç gündür hayatım yatak, lavabo ve zar zor kılabildiğim namazlarımdan ibaret.
Ne bir tad, ne bir nefes, ne bir renk.

Küçücük!
Küçücük bir virüs, o dünyalara meydan okuyan bedenimi yerle bir etmeye yetti.
Ne kadar da aptalız!
Ne kadar da kandırıp duruyoruz kendi kendimizi.
İdeallerimiz, hedeflerimiz ne kadar da küçük ve arzi!
Biz ne kadar küçücüğüz!

Küçük!
Küçücük, gözle bile göremediğimiz, ne zaman gelip çatacağı belli olmayan, ama kesinlikle tesadüfi gelmeyen bir küçük mikrop, dünyamıza girip bütün planlarımızı, programlarımızı, her şeyimizi alt üst edebilirken, nedir bu gurur, nedir bu hiç bitmeyen istekler, hırslar ve hiç doymayan midelerimiz, gözlerimiz?

Küçük!
Yoksa küçüklerle büyükler yer mi değiştirdi dünyamızda?
Ne güzel söylemiş Gazali:
“Kabir ehlinin kaçtıkları, korktukları, nefretle uzaklaştıkları şeyler yüzünden dünya ehli birbirlerini yiyorlar.”
Büyük!
Çok büyük bir söz bu.
Öyle vay be deyip geçemeyeceğimiz, günlerce aylarca yıllarca düşünmemiz gereken bir söz.

Küçük!
Küçücük bir virüs,
Belki bir gece vakti,
Gelip giriverir bedenimize.

Ne dostlar,
Ne sevgililer,
Ne laptoplarımız, ne sınırsız internetler, ne Iphon telefonlarımızın bir anlamı kalır.

Ne planlar, ne programlar, ne hayaller kalır ardımızda.
Bir gün ansızın gelip çatınca ölüm denilen bilmece ellerimiz kurur, kanımız çekilir ve gerçek sandığımız her şey bir rüyaya dönüşüverir.

Küçük!
Küçücük bir gerçekle hayal arasında sıkışıp kalırız.
Hangisi gerçek, hangisi yalan bilemeyiz
Tıpkı İnception (Başlangıç) filmindeki gibi.
Gerçekle rüyayı ayırt edecek bize özgü bir şeyimiz, ölçülerimiz olmalı.
Yoksa gerçek dediğimiz hayal, hayal sandığımız gerçek çıkabilir.
Tam gerçeğe ulaştığımızı düşündüğümüz an, rüyanın en derin bölgesinde bulabiliriz kendimizi.

Dünya hayatı bir rüya gibidir, insan ondan ancak ölünce uyanır!

Bir gün Cebrail Peygamberimize geldi ve şöyle seslendi:

Ey Muhammed, istediğin kadar yaşa, sonunda öleceksin; istediğin kimseyi sev, sonunda ayrılacaksın, istediğin şeyi yap, sonunda karşılığını göreceksin.

Hangisi gerçek, hangisi rüya ?
Dünya mı, ahret mi ?

Dr. Levent BİLGİ
office@sozmedia.ro

Lasă un răspuns